109. Kafirun Suresi
Rahmân ve Rahîm (olan) Allah’ın adıyla…
1. Ey Muhammed! De ki: “Ey kafirler!”
2. “Ben sizin taptıklarınıza tapmam.”
3. “Benim taptığıma da sizler tapmazsınız.”
4. “Ben de sizin taptığınıza tapacak değilim.”
5. “Siz de benim taptığıma tapmıyorsunuz”
6. “Sizin dininiz size, benim dinim banadır.”
BU SUREYLE İLGİLİ ÖNEMLİ BİLGİLER
Adı: Birinci ayetteki “kafirun” (kafirler) kelimesi sureye isim olmuştur.
Nüzul zamanı: Abdullah b. Mesud, İkrime, Hasan Basrî bu surenin Mekkî olduğunu söylemektedir. Abdullah b. Zübeyr ise Medenî olduğunu söylemişlerdir. İbni Abbas ve Katade’den iki kavil mervidir. Birincisine göre bu sure Mekkîdir, ikincisine göre ise Medenîdir. Ama cumhur müfessire göre bu sure Mekkîdir. Zaten surenin muhtevası da buna delalet etmektedir.
Tarihî arkaplan: Mekke dönemi, Rasulullah’ın daveti karşısında, Kureyş müşrikleirinin şiddetli muhalefet fırtınası estirdikleri bir dönemdi. Bunun yanı sıra Kureyşin ileri gelenleri, Rasulullah ile uzlaşma düşüncesinden de geri kalmıyorlardı. Bu nedenle onlar, Resulullah’a ara sıra uzlaşma teklifi götürüyorlardı. İstiyorlardı ki, böylece bu ihtilaf ortadan kalksın. Buna ilişkin müteaddit hadisler rivayet edilmiştir.
İbn Abbas’ın rivayetine göre, Kureyşliler Rasulullah’a şöyle diyorlardı: “Biz sana o kadar mal veririz ki Mekke’de herkesten zengin olursun. Eğer bir kadın istersen onunla seni evlendiririz. İstersen seni önder olarak kabul ederiz. Yalnız tanrılarımızı kötülemekten vazgeç. Eğer bu teklifi kabul etmezsen başka bir teklifimiz var. Bu, senin için de bizim için de hayırlı olur.” Rasulullah onlara: “O nedir?” diye sordu. Onlar: “Sen bir sene tanrılarımız olan Lat ve Uzza’ya ibadet et. Biz de bir sene senin tanrına ibadet edelim” dediler.
Rasulullah: “Bekleyin. Rabb’im ne emir verecek” dedi. Bu olay üzerine bu sure nazil oldu: “Ey kafirler…” ve ayrıca Zümer suresinde 64. ayette de şöyle buyurulmuştur: “De ki ey cahiller, bana Allah’tan başkasına kulluk etmemi mi emredersiniz?” (İbn Cerir, İbn Ebi Hatim, Taberanî) İbn Abbas’ın bir diğer rivayeti şöyledir: Kureyşliler Rasulullah’a, “Ey Muhammed! Eğer tanrılarımıza saygı gösterirsen biz de senin tanrına ibadet ederiz” dediler. Bunun üzerine bu sure nazil olmuştur. (Abd b. Humayd) .
Said b. Bina (Ebu’l Bahterî’nin azad ettiği kölesi) rivayet etmektedir ki, Velid b. Mugire, As b. Vail, Esved b. Muttalib ve Ümeyye b. Halef Rasulullah ile görüşerek şöyle demişlerdir: “Ey Muhammed, gel biz senin tanrına ibadet edelim ama sen de bizim tanrılarımıza ibadet et. Seni işlerimizin hepsine ortak ederiz. Eğer getirdiğin şey iyi ise biz de ona katılırız ve ondan payımızı alırız. Eğer bizdeki, senin getirdiğinden daha iyi ise sen ondan payını alır ve ona ortak olursun.” Bunun üzerine bu sure nazil olmuştur. (İbn Cerir, İbn Ebi Hatim, İbn Hişam da Siret’inde bunu nakletmiştir.)
Vehb b. Münebbeh rivayet etmiştir ki, Kureyşliler Rasulullah’a “eğer istersen bir sene senin dinini kabul edelim, bir sene de sen bizim dinimizi kabul et” demişlerdir. (Abd b. Humayd, İbn Ebi Hatim)
Bu rivayetlerden anlaşılıyor ki, bu teklifler bir oturumda değil, değişik zamanlarda Resulullah’a getirilmiştir. Onun için, kafirlere kesin bir cevap vermeye ve din konusunda uzlaşma olmayacağını belirterek ısrar etmelerini önlemeye ihtiyaç vardı.
Konusu: Eğer surenin arkaplanı göz önüne alınırsa bu surenin, dinî bakımdan hoşgörü konusuna açıklık getirmek için nazil olduğu anlaşılmaktadır. Buna göre, diğer dinlerin de doğru olabileceği ihtimalini telkin etmek için bu sure nazil olmamıştır. Konu, bugün bazı aydınların zannettiği gibi değildir. Aslında surenin nüzulü, bu vesile ile kafirlerin dininden ve taptıklarından beraati ilan etmektedir.
Aynı zamanda sure, küfür dini ile İslam dini arasında hiçbir ilginin bulunmadığını ve herbirinin başlı başına ayrı bir düşünce olup uzlaşma imkanının da bulunmadığını açıklamaktadır. Başlangıçta bu surenin muhatabı Kureyşli kafirlerdir ve sure onların teklifleri üzerine nazil oldu. Ama surenin geçerliliği o günler ile sınırlı değildir. Kur’an’a geçen bu talimat müslümanlar için kıyamete kadar geçerlidir. Küfür dini ne şekilde olursa olsun, hem sözle hem de amelle ondan beraat etmek gerekir. Bu surede, küfür dininin ilkelerine riayet edilemeyeceği ve din konusunda hiç bir anlaşma olamayacağı kafirlere bildirilmiştir. Bu nedenle, surenin ilk muhatabları toprağa karıştıktan sonra da bu sure hâlâ okunmaktadır. Müşrikler, haklarında nazil olan bu sureyi müslüman olduktan sonra da okumaya devam ettiler. Onlar bu dünyadan gittikten asırlar sonra da Müslümanlar bu sureyi okumaktadırlar. Çünkü küfür ve kafirlerden beraat ve onlarla ilişkili olmadan iman etmek kıyamete kadar sürecek bir davadır.
Rasulullah’ın indinde bu surenin ne kadar önemli olduğu aşağıdaki hadislerden açıkça anlaşılmaktadır.
Abdullah b. Ömer’den rivayet edilmiştir; “Ben pek çok defa Rasulullah’ı, sabah namazından önceki iki rekat ve akşam namazından sonraki iki rekatta Kafirun ve İhlas surelerini okurken gördüm.” (Bu konudaki pek çok rivayeti bazı lafzî farklılıklar ile İmam Ahmed, Tirmizî, İbn Hibban ve İbn Merduye, İbn Ömer’den nakletmişlerdir.)
Habbab şöyle diyor: Nebi (s.a) bana dedi ki: “Uyumak için yatağa girdiğin zaman Kafirun suresini oku!”, Rasulullah (s.a) da bu adeti yerine getirirdi. (Bezzar, Taberanî, İbn Merduye) .
İbn Abbas’tan şöyle rivayet edilmiştir: Rasulullah, “Ben, şirkten kurtulacağınız kelimeleri size öğreteyim mi?” dedi. Ve “o kelimeler, uyumadan önce Kafirun suresini okumanızdır” buyurdu. (Ebu Ya’la, Taberanî) .
Enes diyor ki, Rasulullah Muaz b. Cebel’e şöyle dedi: “Uyumadan önce Kafirun suresini oku, çünkü bu, şirkten beraattir.” (Beyhaki Şa’b’ta) .
Ferva b. Nevfel ve Abdurrahman b. Nevfel, babaları olan Nevfel b. Muaviye eş-Şuc’ayî’den şöyle rivayet etmişlerdir: “Ben Rasulullah’a, uyuyacağım zaman okuyacağım bir şey tavsiye etmesini rica ettim. Rasulullah, Kafirun suresini sonuna kadar okuduktan sonra uyumamı tavsiye etti. Çünkü bu, şirkten beraati ilan etmektir.” (Müsned-i Ahmed, Ebu Davud, Tirmizî, Neseî, İbn Ebi Şeybe, Hakim, İbn Merduye, Beyhakî Şa’b’ta) Benzer bir rica da Zeyd b. Harise’nin kardeşi olan Cebla b. Harise’den gelmiş ve Rasulullah da aynı karşılığı vermiştir. (Müsned-i Ahmed, Taberanî). (Tefhimü’l-Kur’an, Mevdudi)